KUR’AN VE SÜNNET ÇERÇEVESİNDE HZ. MUHAMMED’İN BİZLERE ÖRNEK GÜZEL AHLAKI
Araştırma-İnceleme Dizisi
Gerek peygamberimiz döneminde gerekse onun vefatından sonra hadis ve sünnet bir bilgi kaynağı olarak görülmüştür. Her konuda olduğu gibi güzel ahlak konusunda da peygamberimizin görüşleri Müslümanlar için büyük önem ihtiva etmiştir.
Peygamberimizden bize ulaşan hadislerle güzel ahlaka dair beyanatlarından, davranışlarından, tutumlarından ve onayladıklarından yola çıkarak güzel ahlak konusunu daha iyi anlayabiliriz.
‘Ahlâkî erdemlerin vazgeçilmezliği’ prensibini risaleti boyunca dile getiren Hz. Peygamber’in, manevî çöküşün had safhaya ulaştığı bir dönemin içinde “ahlâkî zirve olması” hayranlık verici, bir o kadar da düşündürücüdür.
Düşündürücüdür, zira güzel ahlâkın söylemden ziyade eyleme dönüşmesine duyulan ihtiyaç, zaman ve mekân tanımaz bir evrenselliğe ve gerçekliğe sahiptir. Dolayısıyla Hz. Peygamber’in, ahlâkî değerleri yaşanılır kılma çabası sadece o güne özgü olmayıp, bugün de bizleri hayran bırakmaktadır.
Hz. Peygamber’in her davranışı insanlara örnektir o tüm kabih vasıflardan münezzehtir. Bu durum Allah tealanın en güzel şekilde yaratıp kendisine en güzel ahlakı öğrettiği sevgili peygamberine “Sen elbette en büyük ahlak sahibisin(Kalem/4)” diye hitap etmesiyle de sevgili peygamberimizin sahip olduğu ahlakı ortaya koyuyor. O bu ahlakıyla şekillenen karakteri ve hayatıyla Sahabilerine, ondan sonrakilere ve tüm Müslümanlara örnek bir insan modeli olmuştur.
Bizde bu ön bilgiler ışığında önce Ahlak kavramını, sonra da Resulullah’ın bizlere örnek olan Güzel Ahlakını Kur’an-ı Kerim ve Hadisler yoluyla açıklamaya ve incelemeye çalıştık.
Ahlak; Huylar, seciyeler, mizaçlar, anlamında bir kavram. Hulk, hulûk kelimelerinin çoğul şeklidir.
Hulk veya hulûk insanın beden ve ruh bütünlüğü ile alakalıdır. Ahlak bu çerçeve içinde “insanın bir amaca yönelik olarak kendi arzusu ile iyi davranışlarda bulunup kötülüklerden uzak olmasıdır” şeklinde tanımlanabilir.
Başta hadisler olmak üzere İslâmî kaynaklarda hulk ve ahlâk terimleri genellikle iyi ve kötü huyları, fazilet ve rezîletleri ifade etmek üzere kullanılmıştır. Ayrıca ahlâk yanında yeme, içme, sohbet, yolculuk gibi günlük hayatın çeşitli alanlarıyla ilgili davranış ve görgü kurallarına, terbiyeli, kibar ve takdire değer davranış biçimlerine, bunlara dair öğüt verici kısa ve hikmetli sözlere ve bu sözlerin derlendiği eserlere edep veya âdâb da denilmiştir.
İslâmî literatürde edep terimi ilk dönemlerden itibaren özel davranış alanları hakkında kullanılırken ahlâk, tutum ve davranışların kaynağı mahiyetindeki ruhî ve mânevî melekeleri, insanın ‘ruhî kemalini’ sağlamaya yönelik bilgi ve düşünce alanını ifade etmiştir. Daha sonrasında ve günümüzde de genel olarak Müslümanlar için ahlak söz konusu olunca akıllara ilk olarak İslâm ahlakı terimi gelir. İslâmın asıl kaynakları olan Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye, İslâm ahlakını ve Müslüman ahlakı üzerinde belirleyici rol oynayan asıl kaynaklardır.
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerimde Hz. Muhammed’i kastederek “De ki: Eğer Allahı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.” Yine devamında ki ayette “De ki: Allah’a ve resule itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez (Al-i İmran, 3/31–32)” diye buyuruyor. Bu ve benzeri ayetlerden yola çıkılarak peygamberimiz bizim için dini tebliğ eden, açıklayan ve bunların yanı sıra bizzat uygulamalarıyla yaşayan rehberimizdir. Bundan ötürü her yönüyle Kur’an’ın açıklayıcısı durumundaki yüce peygamberimiz bizzat kendi zamanında yaşayan Kur’an olması nedeniyle onun hayatına dair bize ulaşan bilgiler bizim için çokça değerli ve bizimde ona uymamız gerekliliği bakımından önemlidir.
Allah(cc), yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de gerçek takva sahiplerini kastederek “O Muttakiler ki bollukta da darlıkta da infak ederler, öfkelerini yutar ve insanları affederler. Allah kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalışanları sever(Âl-i imran/134)” ayeti gibi birçok ayette dünya hayatını nasıl yaşayıp nasıl yaşamamamız, iyilik ve kötülükleri belirleyerek, bir şeyleri nehyedip bir şeyleri öğütleyerek hayatımızın ölçülerini belirliyor.
“Muhakkak sen pek yüce bir ahlak üzeresin (Kalem, 68/4)” ayetiyle de Hz. Muhammed (s.a.v)’i bize güzel ahlakın timsali kılıyor. Hadis kaynaklarımız da bir bilgi kaynağı olarak Hz. Muhammed (s.a.v)’in fillerini, sözlerini ve onayladıklarını içeren gerek yazılarak gerekse rivayet edilerek bize ulaşmış bilgi kaynağıdır. Buna göre bize, feyzini Kur’an-ı Kerim’den alan yüce peygamberimizden sözlü veya yazılı bir şekilde ulaşan bilgiler söz konusu dinimizi hakiki manada yaşamamız için elzemdir. Böylelikle tebliğ edileni daha iyi anlayabilir ve yüce peygamberimizin hayatını kendimize rehber edinerek maneviyatımızı, ahlakımızı ve Müslüman karakterimizi en doğru şekilde besleyebiliriz.
Kaynaklarda ahlak timsalliği boyutunda önemine açıkça vurgu yapılan Hz. Muhammed(s.a.v)’in ve bu yönüyle genel olarak bundan kendisine pay çıkarması gereken Müslümanların üzerine düşen başlıca görevleri vardır.
Zira bir Müslümanın Hz. Muhammed(s.a.v)’i hakiki olarak örnek alıp onun yaşadığı gibi yaşaması için öncelikli olarak bazı safhalardan geçmesi gerekir. Bu duruma en basitinden İman ve ibadet konusundaki eksiklerin giderilmesi örnek verilebilir.
Hz. Muhammedin ahlakının ve davranışlarının ana kaynağı zaten İslâm idi yine en basitinden her hangi bir Müslüman da İman ve ibadet konusunda Kur’an ve sünnetin istediği bazda ‘tahkiki bir imana’ sahip olmaya çalışırsa, Allah’ın emrettiklerini yapıp nehyettiklerinden sakınırsa, iyiliği emredip kötülükten sakındırırsa kendisini cehennemlik edecek günahlardan, çirkin fiillerden, fenalık ve azgınlıklardan yüz çevirip Allah’ın övdüğü Salih kişiler ve Muttakilerden olmaya çalışıp; ahlakını ve karakterini de buna göre şekillendirmeye çalışırsa, Hz. Peygamberin ahlakını örnek alma konusunda samimi ve başarılı olabilir.
Muhammed (a.s.); nübüvvetten önce de çevresinde yardımlaşmayı seven, fakirleri gözeten, mazlumun yanında olup zalime karşı olan, nazik, mütevazi, olaylara iyimser yaklaşan, cömert, sadık, doğru sözlü, alçak gönüllü ve güvenilir bir insandı. Hatta bu karakterinden ve güvenirliğinden dolayı Mekkelilerin ona Muhammedü’l-Emin bile dedikleri nakledilir. Mekkeli müşriklerin ona karşı olmasına rağmen mallarını ona emanet etmesi de bu konuda önemlidir.
Yine Ukaz panayırı esnasında kendisine haksızlık edilen biri için onun hakkını yiyenlere karşı amaçla kurulan Hılfu’l-Fudul’un ilk üyelerinden olması onun zulüm ve haksızlığa karşı net duruşunu gösterir niteliktedir. O peygamberliğinden önce de ailesine, akrabalarına, arkadaşlarına ve çevresine karşı örnek kişiliği ile parmakla gösteriliyordu. Hatta onun karakterinden ve ahlakından etkilenen Hz. Hatice ona evlenme teklifi etmiştir.
Muhammed(s.a.v)’in bu ahlaki özellikleri nübüvvet döneminde de kaynağını İslâm’dan alıp artarak devam etmiştir.
Nitekim “bir adam: Ey müminlerin annesi bize Allah’ın resulünün ahlakından bahseder misin? dedi. O da: Sen hiç Kur’an okumuyor musun? diye sordu. Adam tabi ki okuyorum diye cevap verince Aişe de onun ahlakı Kur’an idi dedi.(Müslim, Salatü’ül-Müsafirin, 139.)” Hadisiyle de Hz. Peygamber’in ahlakının Kur’an ahlakı olduğunu görüyoruz.
“Ve seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.”(Enbiya 107)
“Andolsun size kendinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. Çünkü O size çok düşkün ve mü’minlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir.”(Tevbe, 128)
Gibi ayetlerde de açıkça belli olduğu gibi peygamberimiz her yönüyle merhamet sahibi bir insan idi. Onun bu vasfı kendisini özelde eşleri, çocukları, arkadaşları, akrabaları ve çevresine genelde ise tüm Müslümanlar için ilham kaynağı taşıyan örnekler barındıran bir rehber yapar.
“Sizin en hayırlınız ahlakı en güzel olanınızdır.”(Buhar, Edep, 38) diyen Hz. Muhammed bunu hayatıyla da göstermiştir.
Diğer bir örnekte; Taiflilerin, Rahmet Peygamberinin çağrısına kulak asmayıp ona taşlarla zulmetmesi üzerine Cebrail(a.s) gelerek Hz. Peygamber isterse dağları müşriklerin üzerine yıkabileceklerini söylemiş bu durum karşısında rahmet peygamberi olma vasfı ile hareket ederek “Hayır, ben böyle bir şey istemem. İstediğim tek şey, Hak tealanın bu müşriklerin sulbünden, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmaksızın ibadet edecek bir nesil ortaya çıkarmasıdır.”(Buhari, 4/83) diyerek onlara karşı umud içinde bulunmuş ve kendisine acı çektirmelerine rağmen onlara böyle bir muameleyi reva görmemiş onlara merhamet etmiştir.
Yine Hz. Muhammed, Vahşi’ nin Uhud savaşında amcası Hz. Hamza’yı öldürmesine rağmen onu ve efendisi Hint’i affetmesi yine O’ndaki merhametin ve güzel ahlakın yansımasıdır. O Mekkedeyken müşriklerin türlü hakaret ve eziyetine tahammül ederek yumuşak huyluluğunu göstermiş deyim yerindeyse kendisini öldürmeye geleni kendisinde diriltmeye çalışmıştır.
Mescid-i Nebi’nin yapılışında çalışarak, Hendek savaşında sahabilerle beraber hendek kazma gibi bir çok örnekle de herkes gibi bir insan olduğunu göstermiş. Cahiliyye Arap örf ve kültürünün tersine tevazuyu, hayayı, Ahde vefayı, nezaketi ve kadın, çocuk,yetim ve kimsesizlere karşı olan merhamet ve şefkatiyle şekillenen Güzel Ahlakı ile tüm İnsanlığa örnek bir kişilik olmuştur.
Buluşmak temennisiyle…